Harcanabilir Gelir Artarsa Ne Olur? Geleceğin Ekonomik Rüyası mı, Yeni Bir Toplumsal Dönüşüm mü? Hiç düşündünüz mü, harcanabilir gelir artsa hayatlarımız nasıl değişirdi? Daha çok kahve mi içerdik, yoksa daha çok hayal mi kurardık? Ben geleceğe merakla bakan biri olarak, “fazla gelir”in sadece cebimize değil, zihnimize de neler yapabileceğini konuşalım istedim. Çünkü mesele sadece para değil; nasıl düşündüğümüz, nasıl hissettiğimiz ve nasıl yaşamak istediğimizle de ilgili. Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: “Gelir Artışı, Yatırımın Altın Çağı!” Harcanabilir gelir arttığında erkeklerin gözleri hemen parlamaya başlar. Ama öyle duygusal değil, tamamen stratejik bir parlama bu. Biri der ki: “Bu fırsat, pasif gelir yaratmak için…
Yorum BırakKategori: Makaleler
Depremin Hissedildiği Yere Ne Denir? Bir Filozofun Sarsıntıya Dair Düşünceleri Bir filozofun gözünden dünya, yalnızca görünenin değil, hissedilenin de bilgisidir. Deprem gibi doğa olayları, insanın varoluşunu sorgulatan en derin deneyimlerden biridir. Çünkü bir sarsıntı yalnızca yerin değil, insanın iç dünyasının da hareketidir. Peki, depremin hissedildiği yer nedir? Jeolojik olarak buna “episantr” denir belki, ama felsefi olarak cevap çok daha derindir: O yer, insanın varoluşunun çıplak gerçeğiyle yüzleştiği noktadır. Epistemolojik Sarsıntı: Bilginin Yıkıldığı An Deprem anında insan, bildiği her şeyin geçiciliğini fark eder. Bina, şehir, düzen, plan — hepsi bir anda sarsılır. Epistemoloji yani bilginin doğası, bu sarsıntıda kırılganlığını açığa çıkarır.…
Yorum BırakBir Psikoloğun Gözünden: Açık Görüşe Kuzen Girebilir mi? Meraklı Bir Zihnin Kapısından: İnsan Davranışlarını Anlamaya Dair İnsan davranışlarını çözümlemeye çalışan bir psikolog olarak, toplumsal sınırların bireysel duygularla nasıl çatıştığını her zaman merak etmişimdir. Cezaevi gibi kapalı sistemlerde bu çatışma daha görünür hale gelir. “Açık görüşe kuzen girebilir mi?” sorusu, yalnızca bir idari kuralı değil; aynı zamanda insanın bağlanma, aidiyet ve empati ihtiyaçlarını da sorgulayan psikolojik bir meseledir. Çünkü bir kuzen, kimi zaman çocukluk anılarının ortağı, kimi zaman da aile içinde bir güven alanıdır. Bu ilişki, sadece kan bağıyla değil, paylaşılan duygusal deneyimlerle şekillenir. Bilişsel Psikoloji Perspektifi: Zihinsel Temsiller ve Kategoriler…
Yorum Bırakİslâm’a Göre Çocuğun İsmini Kim Koyar? — Bir Antropoloğun Kültürel Yolculuğu Bir antropolog olarak en çok ilgimi çeken şeylerden biri, insanların dünyayı anlamlandırma biçimleridir. Her toplum, bir çocuğa isim verirken aslında o çocuğa yalnızca bir kimlik değil, bir anlam da kazandırır. İsim koymak, insan topluluklarında bir geçiş ritüelidir — doğumdan itibaren bireyin topluma kabulünü simgeler. İslâm kültüründe bu ritüel, hem dini hem toplumsal bir sembolizm taşır. Peki, İslâm’a göre çocuğun ismini kim koyar? Bu soru, sadece dini bir yanıtı değil, aynı zamanda bir antropolojik derinliği de barındırır. Çünkü İslâm’da isim vermek, birey ile toplum, aile ile inanç arasındaki ilişkinin somut…
Yorum BırakGöktaşının İçinde Altın Var mı? Tarihin Derinliklerinden Gökyüzüne Uzanan Bir Yolculuk Bir tarihçi olarak, geçmişi anlamaya çalışırken sık sık gökyüzüne bakarım. Çünkü insanlığın hikâyesi yalnızca toprakta değil, gökyüzünde de yazılıdır. Göktaşları, evrenin sessiz tanıklarıdır; hem zamanın hem de dönüşümün izlerini taşırlar. Bu taşlar, tarih boyunca insanın merakını, korkusunu ve arayışını yönlendirmiştir. “Göktaşının içinde altın var mı?” sorusu da yalnızca bir madenin peşindeki merak değil, aslında insanlığın bilgiye ulaşma tutkusunun sembolüdür. Antik Dönemlerde Gökyüzünden Gelen Taşlar İnsanoğlu göktaşlarını ilk kez gökyüzünden düşen ateş toplarıyla tanıdı. Eski uygarlıklar bu taşları kutsal saydı, hatta tanrıların mesajı olarak yorumladı. Mısır’da, Sümer’de ve Çin’de gök…
Yorum BırakMisket Halk Oyunu Hangi Yöreye Aittir? – Geleceğin Ritmini Yakalamak Kültürel mirasımızın her bir parçası, geçmişin sesini bugüne taşırken geleceğe de ilham verir. Misket halk oyunu da tam olarak bu köprü görevini üstleniyor. Bu yazıyı, yalnızca “Misket hangi yöreye aittir?” sorusunu cevaplamak için değil, aynı zamanda bu geleneksel oyunların gelecekte nasıl bir dönüşüm geçirebileceğini hayal etmek için yazıyorum. Anadolu’nun Kalbinden Yükselen Bir Ritim: Misket’in Yöresi Misket halk oyunu, Orta Anadolu’nun güçlü kültürel kimliğini yansıtan en özel oyunlardan biridir. Özellikle Ankara yöresine aittir. İç Anadolu’nun mertliği, coşkusunu ölçülü ama kararlı adımlarla anlatan bu oyun, hem erkek hem kadın dansçıların enerjisini sahneye…
Yorum BırakGeyik Muharebeti Nereden Çıktı? Felsefi Bir Deneme Hayat, düşündüğümüzden çok daha derindir ve bazen en sıradan konular bile bizi varlık, bilgi ve ahlak üzerine derin sorular sormaya iter. İşte tam da bu noktada, “Geyik muhabbeti nereden çıktı?” sorusu gibi bir ifadeye dair bir düşünsel yolculuk başlatmak, aslında yalnızca dilin ve kültürün oynadığı rolü değil, aynı zamanda felsefi düşüncenin sınırlarını da sorgulamamıza yol açar. Böyle basit bir konu, etik, epistemoloji ve ontoloji gibi felsefi disiplinler açısından ele alındığında, bizlere insanlık halleri ve toplumsal yapılar hakkında önemli ipuçları sunar. Epistemolojik Bir Bakış: Bilgi ve Gerçeklik Arasında Geyik muhabbeti, aslında epistemolojik bir soru…
Yorum BırakBükme Hamuruna Ne Konur? Edebiyatın Dönüştürücü Gücüyle Bir Keşif Kelimenin gücü, anlamın yansıması ve anlatının şekillendirdiği her şey, bizlere bir dünya kurma yetisi verir. Her bir satırda bir varlık, her bir harfte bir hayat var. Edebiyat, bir dilin kendisinde gizlidir, anlatılanın arkasındaki derinlikte. Tıpkı bir yazarın kalemiyle şekillendirdiği evren gibi, mutfağımızda da bir araya gelen malzemeler, bilinçli bir karışımın eseri olarak şekil alır. Ve bu şekil, insanın keşif ve dönüştürme arzusunun bir başka yansımasıdır. İşte bu noktada, Bükme Hamuruna Ne Konur? sorusu da, edebi bir metafor olarak karşımıza çıkar: Her malzeme, bir anlam taşımalı ve ortaya çıkan şey, bir bütün…
4 YorumKur’an’ın İlk Türkçe Meali Kim Tarafından Yaptırıldı? Kur’an-ı Kerim, İslam dünyasında ve dünya tarihindeki en önemli eserlerden biridir. Ancak, Türkçe’ye çevrilmesi ve halk tarafından anlaşılması, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde oldukça tartışmalı bir konu olmuştur. Peki, Türkçe mealin ilk kez yapılması nasıl gerçekleşti ve bu meali kim yaptırdı? Bu soruya bilimsel bir merakla yaklaşarak, Türkçedeki ilk Kur’an meali sürecine dair ilginç detayları keşfetmeye çalışacağız. 1. Türkçe Mealin Tarihsel Gelişimi Kur’an’ın ilk Türkçe mealinin hazırlanışı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine denk gelir. Osmanlı’da halk arasında Arapçayı anlamayan pek çok kişi bulunuyordu. Ancak, halkın Kur’an’ı anlaması adına ilk ciddi adımlar, 19. yüzyılın ortalarında atılmaya…
8 YorumMüslümanların Nasıl Yazılır? Bilimsel ve Samimi Bir Yolculuk Merhaba sevgili okuyucular! 📖 Bugün kulağa basit gibi gelen ama aslında dilbilim, kültür ve yazım kuralları açısından düşündürücü bir konuyu masaya yatırıyoruz: “Müslümanların” nasıl yazılır? Belki günlük hayatta yazarken pek üzerinde durmuyoruz ama bir kelimenin doğru biçimi, sadece dilbilgisi değil, aynı zamanda tarihsel ve sosyolinguistik bir derinlik de taşıyor. Gelin bunu bilimsel merakla inceleyelim, ama aynı zamanda herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir şekilde ele alalım. “Müslüman” Kelimesinin Kökeni Önce kökten başlayalım. “Müslüman” kelimesi, Arapça “teslim olmak, boyun eğmek” anlamına gelen “selm” kökünden türemiştir. “Müslim” kelimesi, Allah’a teslim olan kişi demektir. Türkçede bu kelimeye…
Yorum Bırak